Tatile çıkılsaydı da aynı senaryo. Filmin, isminden de ötürü her yerde ''Ayrılık'' hikayesi olarak yansıtılması söz konusu. Ana karakterimiz ve ailenin başına gelen hiçbir şey ayrılık temasıyla doğrudan uyuşmuyor. Anne karakterimiz eğer ki ilişki bunalımlarından, evlilik problemlerinden, kocasından şikayetlenmelerinden bıkmak yerine sıradan bir ''1 haftalık Paris'' tatiline gitseydi de aynı senaryo gerçekleşebilirdi.Yine bir bakıcı tutulmak zorunda kalınır, yine bu abla tutulur, yine araba çarpardı. Filmin ayrılık temasının işlendiği noktalar minik kavga sahneleri ki filmde kesinlikle bir kilit noktası yoktu- ve intro-outro sahneleriydi. Ayrılık teması dışında filmin en büyük ayıbı bize sağlam bir aile portresi sunamamış olması. Filmin hiçbir yerinde Karı-Koca-Torun-Dede ilişkisini ne negatif ne pozitif veren bir sinerji alamadım. Alzheimer hastası bir baba ve başına onlarca iş gelmiş çaresiz bir oğul idi filmin esas unsuru. Bir aile trajedisini verme...
Ödev diye bir akıbet istemiş bir Muallim, Talebe vazifesini yerine getirir bi' umut. Hepsinden ekseriyetle doğumumdur önemli olan. Bir kadın ve bir adamın zoraki aşkından olmuş bir meyveyim. 1998 diye bir yılın (takvimlerde İsa diye bir adamdan 1998 yıl sonra doğmuşum) Mart diye bir ayının otuzuncu gününe tekabül eden - insanoğlunun uydurması- bir zaman diliminde gelmişim dünya dedikleri bu düzleme. Bir ağabeyim vardır adını umursamam. Çekirdek midir Çiğdem midir bir aileden büyüdüm pek muhafazakar ben gittim zıttıma onlar geldi peşime. En küçüğüyüm diye çekirdeğin ne okulumda istediğimi yapabildim ne sokağımda. İstanbul'da Bakırköy diye bir yerde doğmuş Bağcılar diye bir yerde büyümüşüm, kimi zaman elimde sopalarla dağda bahçede koşuşturmuşum kimi zaman geçmiş bilgisayar başında evrenimi kurmuşum. Canım istemiş kitap okumuş canım istemiş gitar çalmışım. Geçmiş bir yerlerde aklıma bir düşünmek eylemi o gün bugündür ki kaybolmuşum. İstanbul'da bir okulda başlamışım ...