Ana içeriğe atla

Yeşil ile Mavi.


-- 22.01.2018'den not düşüyorum sizlere. Kendi kendime ''Daha sonra devam ederim yea'' diyerek yarım bıraktığım bu yazıyı daha fazla devam ettiremiyorum. Kendimi ayıplıyor, okurlardan özür diliyorum. Sonraki gezilere artık... --

Yeşil ve Mavi yan yana ancak bu kadar güzel olabilirdi.

Öncelikle bol bol Karadeniz türküsü dinlediğim ve oksijenin oksijen olduğunu fark ettiğim bu güzel gezi için, nereler gezilir gibi bir ön hazırlık yapmadan gittiğimi bir belirteyim. 
Ordu'ya giderken bildiğim yegane şeyler; pide salonları ve uy-haçan-da vs. nidaların diğer şehirlere oranla, daha az kullanılan bir Karadeniz şehri olduğuydu. Otobüsüm Samsun'u geçip Ordu merkez'e doğru ilerlerken gördüğüm manzaralarla beraber ''Yeşil ve Mavi yan yana ancak bu kadar güzel olabilirdi'' diye düşünmekten alı koyamadım kendimi.



Çok gariptir ki her ilçe kendinden bağımsız bir şehirmiş gibi duruyor.
Arkadaş ziyareti olduğu için çoğunlukla aynı yerlerde vakit geçirdim ama bir kaç köy ve gezilmeye görülmeye değecek -ve değmeyecek- çokca yere gittik. ''Tekrar gitsem, yine ziyaret ederim'' dediğim yer neresi diye soracak olursanız ne turistik bi yer ne de bir restorant adı duyamazsınız benden. 
Hayatımda hiç o kadar yükseğe çıktığımı hatırlamıyorum... Gerek insanlarının tatlılığı ve misafirperverliliğiyle, gerek manzarası, gerek (her ne kadar kaçırmış olsam da) fındık ağaçlarının bolluğuyla, bulutların içinde saklı yeşilliklerin ''doğayım lan ben'' diye bağırdığı, yüksek bi yere çıkınca gerçekten o an dünyada bulunan nüfusun çoğundan daha yüksek bir yerde olduğunuzu fark ettiren, oksijeni fındık ve yeni yağmur yağmış toprak kokusuyla aldığınız -aslında OZON kokusudur- bir güzel KIRLI köyü. Off-road yapmaya müsait, yokuş-çamur ikilisinin bulunmaktan gurur duyduğu, arabayla çıkanın 3 kere şehadet getirmesini sağlatan yolları ile Kırlı..
Ben ki Vampir İstanbul'da, boktan bir sitede, 9.katta oturan BeVaa, daha önce hiç bulutlara bu kadar yakın olmamıştım.O köye dair tek kötü düşüncem, içeceğim hiçbir çay orada içtiğim çay kadar şairane olamayacak artık..


Soldaki ayaklar için sevgili dostum Erdem'e teşekkür ediyorum.
  

Artık eski bir odadan fazlası olmayan JASON kilisesi.
Teleffuzunu hala çözemiyoruz. Ceysın mı Yason mu ? Yetkili kurumlardan telgraf ile haber edilmek istiyorum. (Yazı ardından Google'landı. Yason diye telaffuz ediliyormuş) Döneminde neydi nasıl bi yerdi bilemesemde (çünkü koskoca sütunda yazan Jason kilisesi tarihini okumadık ehehe) benim gördüğüm şey bomboş bir odaydı. Ne filmlerde gördüğüm enterasan motifli renkli camlar vardı ne de hoş bulmamı sağlayacak herhangi bir şey... Gayet bomboş bi' yapı. Ama Elbette tarihi bir önemi vardır. Zaten ibadete açık gibi durmuyor. (O ne demekse artık) 
Jason kilisesinden daha çok etrafına hayran kaldım. Denize sıfır, uzuuun bir yeşillik. Sade ve öz. Zaten Ordu'yu sevmemin sebebi bu; Sade ve Öz, Yeşil ve Mavi.


Evet ortadaki benim.



Hoynat adası diye bi kaya var.

Hocam, bi' kaya var kocaman. Kaya işte böyle büyük kocaman. Yani, güzel görünüyor. Fotoğraflık mekan falan.  Biraz Google'ladım belki hakkında enterasan bişey bulurum diye. En enterasan bulduğum şey: Karabatak kuşlarının Türkiye'de yuva yaptığı tek yer olması. Kaya yani düz...

Saklı Bahçe'de yemek yedik.Servis kötü ama manzara muazzam.

Mekan zaten cidden bahçeli bir yer ve dikkatli olmazsanız yolu kaçırabileceğiniz bir yer. Adını hak ediyor. İçeri ilk adım attığınızda manzaraya odaklanıyorsunuz. Odaklanmak zorundasınız, çünkü 2 metre altınızda deniz var. Kayalıkların üzerinde yemek yiyorsunuz hissi uyandıran muazzam bir yer. Servisi her ne kadar kötü olsa da fasulye turtuşusu ikram ediyorlar. Ordu'lu arkadaşımın küçük kardeşi ''ye,ye ekmaksız götür'' mottosuyla yaşayan tatlış bir çocuk. Tabak geldikten 20 saniye sonra bitti gibi oldu.
 Saklı bahçenin en güzel tarafı bahçe olmayan tarafı. Bahçenin tam sınırına geldiğiniz anda ''aşağı düşersem boğulur muyum acaba'' triplerine giriyorsunuz. Bahçe sınırıyla deniz arasında 2 metre var ya da yok. Bahçe sınırından ufak bir kapıdan geçip bir kayaya çıkıyorsunuz. Nefes alabiliyorsunuz NEFES. Denize doğru yürüyebileceğiniz bir kaya ve anı yaşamak için derin derin içinize çekebileceğiniz, hayatınızda 1 kere alsanız yetecek bir nefes. Oksijenin en temizi belki o gün oradaydı..




BOZTEPE Ordu'nun Everest'i..

Gece vakti gitmek nasip oldu. Tüm olayı Ordu'nun en yüksek tepesi olması. Manzara büyüleyici olduğu kadar şehrin ışıklarının karanlıktaki ürkütücülüğüyle birleşiyor. Eğer benim gibi çevreci biriyseniz geceleri, şehir ışıklarının korkutucu olabildiğinin farkındasınızdır.
Tesadüftür bir düğün vardı. Kötü pop müzik ve İyi Dut suyu eşliğinde ufak bir vakit geçirdik. Güzeldi, korkutucuydu. Adına Türkü yazılacak bir yer. Arabayı park edecek yer bulamadığımız ve akşam gittiğimiz için beni derinden etkileyecek bir manzara bulamadığım Boztepe'nin görsellerine baktığım vakit anladım ki, bir gündüz vakti gitsem çok daha uzun bir yazı yazabilirmişim. E Boztepe yazısı yazıp Teleferiklerden bahsetmemek olur mu? Olur. Binemedik biz. Korkuyoruz biz.. ama insanlar çok eğleniyordu. Orası ayrı...


35'e kadar bekleyeceğiz be Erdem...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüyden Hafif Olurum Böyle Sabahlar

Umursamazlık başlar böyle havalarda bende. Ne iyi hissederim ne de kötü kendimi. Düşüncelerim olur sessiz sedasız. Sevdiğim yemekleri yemez olurum, karmakarışık bir şeyler olur içimde, uykusuz kalırım. Tüyden hafif olurum böyle sabahlar. Güneş misafirliğe gelir 9.kattaki evimin penceresinden içeri, kuşlar olur dışarıda bir yerlerde, cıvıldarlar bildikleri en güzel şarkıları.. Otomobiller, uçaklar, kediler, köpekler, ağaçlar, bitkiler, ekosistem, galaksiler, yıldız takımları, canlı yayın yapan İnstagram ünlüleri, futbola gönül verenler, muhasabe alanında kariyer yapanlar, sınavdan düşük alanlar, kilosu yüzünden hayata karamsar bakanlar, bakanlar, körler, sağırlar, şehir dışında oturanlar, ülkeden kaçamayanlar, teröre destek verenler, en hakiki milliyetçiler, LC Waikikide çalışan kasiyerler, sizler, benler, bizler, insan evladı, Adem ile Havva'nın soyu ve her şey. Tüyden hafif olur böyle sabahlar. Tatlı bir sonbahar sabahının kemiklerine kadar üşüttüren havasında vücudun...

Allahım Nasıl Bir Varlık Yarattın ?

''Sevgili Diane,  Benim  iyi bir insan  olduğumu söylemene ihtiyacım var. Bencil ve Narsist ve kendine zarar veren biri olabilirim ama tüm bunların altında, derinlerde bir yerde, Ben İyi bir insanım ve bana iyi biri olduğumu söylemene ihtiyacım var, Diane... Söyle, lütfen, Diane, iyi biri olduğumu söyle...'' Sarah Lynn? Sarah Lynn... Bu monolog, eğlencesine diye başlayıp daha sonra hayatımı sorgulatan bir animasyon diziye ait. Ben de iyi bir insan olmak, olduğumu bilmek, bunu fark etmek istiyorum. Öyle biri miyim yoksa öyle gözükmek mi istiyorum. Çok düşünüyorum ama karar veremiyorum. Şu hayatta pek bi' olayım yok. Dümdüz insanım. Default ayarlarımla sürdürüyorum hayatı. Bir şeyler kattım kendime elbette ama hala bir Sakıp Sabancı değilim ki eğer bir insan bir Sakıp Sabancı servetine sahip değilse o insan, insan değildir. Genellikle mutsuz, huzursuz; tatsız tutsuz; alakasız, fütursuz bir insanım. Düşünmeye bayılıyorum, iyi ki düşünüyorum. İYİ Kİ DÜŞÜ...

Platelefonik Aşk

Gregor Samsa bir sabah huzursuz düşlerinden uyandığında kendini bir platonik böceğe dönüşmüş olarak buldu.  Hayatın en güzel 5 yönünden biri aşık olabilmek. Şarkılara, insanlara, tablolara, manzaralara, kokulara, kitaplara... Bağımlılık ya da alışkanlık ile karıştırıyor insanoğlu bazen aşkı. Sevgili okur az ve öz kişilerdensin o yüzden itiraf edeceğim, ben de sevdim sandım bi' zamanlar.   Oysa benim de sevdalar geçti başımdan. Neden sevdim sandım ki bu insanı ? Tek yaptığımız şey muazzam kalitede samimi sohbetler etmek ve tatlı tatlı kıps'laşmalardı. O da öyle hissediyr muydu bilemeyeceğim hiçbir zaman ama sanırım öyleydi. Sonra gitti işte. Bi' anda böyle ''TAK'' diye gitti.. ve kabul ediyorum ''mantıklı'' bi' gerekçe sunarak gitti, kızamadım. Tam burada  Lin Pesto- Fırtınalar  çalmalı. Hadi tıkla ve bi' yandan dinleyerek oku. Ben elimde telefonla ergenliğimin son demlerini yaşarken, o gitti. Gittikten sonra unutamadım...